1. bir gün söğütlüçeşme'den avcılar'a açılan metrobüs hattında rastladım bunlardan bir tanesine ben. ciddi ciddi söğütlüçeşme'den avcılar'a gidecektim. oturduğum yerden kalkmaya pek niyetim yoktu yani. benim boyum 1.64, ayaklarım yere zaten zor değiyor. yanımdaki çocuk da 2 metre var. ayaklarını camdan dışarı çıkaracak nerdeyse. ben tabii ki bir yerden sonra huzursuzca kıpırdanmaya başladım. en sonunda döndüm uyaracağım ki bir baktım çocuk uyuyor. bir süre durumu tarttım kafamda. kibarca kolundan dürtmeye çalıştım. uyandırıp toparlanmasını söyleyecektim ki, imkansız bir şey. ayakta duran amcalar cık cıklamaya başladı. uyandıralım şunu falan diyorlar. birkaç amca daha dürttü "hişt, hop, kardeş uyansana hey" lafları havada uçuşuyor. ama nefes alışını görmesek öldü sanacağız. öyle bir uyku. hafif bir horlama sesi de geliyor derinden. hayatımda o boyutta derin uyuyan kimse görmemiştim.
    bir yerden sonra metrobüsçe acıdık resmen. bilmiyorum bu da bir çeşit taktik miydi ama resmen sempatimizi kazandı. bir ara kalkmayı da düşündüm, ama o da epey cesaret isteyen bir karardı. henüz avrupa yakasına bile geçmemiştik. en sonunda ben de çocuğun botlarına basamak muamelesi yaptım, ayaklarının üzerine bastım.
    incirli'ye doğru uyandı beyefendi. bir an "ne münasebet, birisi ayaklarıma basıyor" bakışı attı. sonra anladı durumu mahçup oldu. "kusura bakmayın rahatsızlık mı verdim?" dedi utançla. "olsun buldum ben yolumu" dedim, güldük. çok uykusuzmuş günlerdir uyumuyormuş falan. kibarlıkta çığır atlayarak affettik birbirimizi.
    o çocuğu tenzih ederek diğer hepsini kınıyorum.